pendik escort izmir escort bayan beylikdüzü bayan escort
DOLAR 32,5038 % 0.08
EURO 34,7826 % -0.12
GRAM ALTIN 2.499,53 % 0,61
ÇEYREK A. 4.086,73 % 0,61
BITCOIN 2.110.179 -1.264
ÜYE PANELİ
SON DAKİKA
hava 22°

VEHBİ VAKKASOĞLU KİMDİR?

Son Güncelleme :

21 Eylül 2017 - 3:00

/ kez okundu.
VEHBİ VAKKASOĞLU KİMDİR?

Öncelikle bize kendinizi tanıtır mısınız? Vehbi Vakkasoğlu kimdir?

Kahramanmaraş’ta, çok soğuk bir kış gününde doğmuşum. O gün bu gün, çok üşürüm. Bu sebeple de, sıcak insanları ve sıcak iklimleri severim. Ben 6 aylıkken babam, bir arkadaşının ortaklık teklifi sebebiyle Haruniye’ye taşınmış. Dördüncü sınıf hariç, ilkokulu orada okudum. İlk çocukluk hatıralarım Yeniköy’e ve Haruniye’ye aittir. Sade ve yemyeşil bir köy hayatının iç dünyama tesiri derin olmuştur. Düldül Dağı, Sabun Çayı, Ilıca, yanı başından azametle akan Ceyhan Nehri, onu iki yanından korumalık yapan haşmetli dağlar, üzerine hayaller kurduğum sırlı dostlarım oldu. İlkokulda, rahmetli Mustafa Tabakay hocam şansım oldu. Okumayı, yazmayı, kitabı bana ilk o sevdirdi ve  “Sen muharrir olacaksın” diyerek, beni ilk o keşfetti. Daha sonra, İmam-Hatipli olmamı isteyen Babam, beni memleketimize, Kahramanmaraş’a gönderdi. Yedi yıllık İmam-Hatip Lisesi öğrenciliğim de şansım oldu. Orada ideal eğitimcilerle tanıştım. Değerli hocalarım oldu. Özellikle de hayat ve hatıralarını kitaplaştırdığım, Sandal Hoca’yı hiç unutamadım. Daha sonra, İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nden mezun oldum. O okulda da, her biri ayrı bir okul olan hocalarım oldu. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e intikal etmiş alim, fazıl ve artık nesli tükenmiş olan muhterem hocalarımı minnet ve şükranla, rahmet dileyerek anarım. İlk hatırladıklarım, Ahmed Davudoğlu, Mahir İz, Ömer Nasuhi Bilmen, Abdulkadir Karahan, Ömer Kirazoğlu, Necla Pekolcay, Üsküdarlı Ali Efendi, Halil Can, Ali Nihat Tarlan ve diğerleri… Rabbim hepsini Rahmetine gark etsin… Okul dışından da, babamın, “Üstad, eti de kemiği de senindir” diye emanet ettiği Necip Fazıl Kısakürek başta olmak üzere, o dönemin yazan, konuşan, maneviyat dünyamızda etkili olan kanaat önderleri, istifade ettiğim kişilerdi. Ulaşabildiğim bütün büyüklerden yararlanmaya çalıştım. Bu sebeple İstanbul, benim için ayrı ve bambaşka bir okul oldu. Mezuniyetten sonra, Adıyaman İmam-Hatip Lisesi’ne tayin edildim. Memleketimde çalışmak istediğim için, Adıyaman’a isteksiz gittim. Ve daha ilk hafta içinde istifa dilekçemi verdim. Ancak Abdülkerim Denge adlı harika bir eğitimciye denk geldim. “On beş gün kal, istifada kararlı olursan, dilekçeni kabul edeceğim” dedi. Ve ben on beş gün sonra istifadan vazgeçtim. O bakımsız, fakir, garip şehirde kalmaya, okul demeye bin şahit isteyen İmam-Hatip’de öğretmen olmaya karar verdim. İyi ki de kalmışım; Adıyaman benim ikinci şehrim oldu. Çünkü zahiri fukaralığın altında muhteşem gönüller saklayan bir şehirdi. Adıyaman, insanlığın hala ölmediğini sessiz çığlıklarıyla dünyaya ilan ediyordu. Acıların da tatlı olduğunu orada öğrendim. Çiğköfteye orada alıştım. Saf, samimi Anadolu çocukları, aile fertlerim gibi oldu. Hala dostlarımdır, ilk öğrencilerim. Dört yıl sonra, tayinim İstanbul’a çıktığında, çok üzüldüm; Ankaralara koşup durdurmaya çalıştım. Başaramayınca da, çok ağladım. Adıyaman’dan ağlaşarak ayrıldık vesselam. İstanbul’da çok okul değiştirdim. Her gittiğim yerde, öğrencilerim canlarım oldu. Birlikte güldük, birlikte ağladık. Bir dönem, İstanbul Milli Eğitim Müdür Yardımcılığı da yaptım. Ama öğretmenlik dışında hiçbir şey beni açmadı… 35 yıl yaptım, mesleğime doyamadım… 1987’den itibaren altı yıl, Berlin’de çalıştım. Orada da öğrencilerimle dostlaştık. Oradan da, geride hüzünler bırakarak ayrıldım. 1994’ten itibaren, İstanbul’da, Moral FM radyosunda program yapmakta, yazarlığımı, kitaplarımla sürdürmekteyim. Ayrıca, sayısı binleri aşan konferanslar vermekteyim. Özellikle, Bir Destandır Çanakkale, Ahlak Abidesi Mehmet Akif, Ailede Sevgi İletişimi, Sevgi Merkezli Çocuk ve Genç Eğitimi, Osmanlı İnsanı, İdeal Eğitimcinin Özellikleri, Doğru Düşünme ve Başarma Sanatı, Aşk Çağlayanı Mevlana vs. gibi konularda konuşmaktayım. Yurt içi ve yurt dışı konferans sayısı itibariyle, Rabbim bir rekora imza attırdı, şükür.

Yazarlık serüveniniz nasıl başladı?

Benim ilk gençlik yıllarım, Kahramanmaraş’ta küçücük bir kitapçı dükkânında geçti. Babamın kitapçı dükkânı bir dergâh gibiydi. Orada kitap, yazar, ilim, fikir konuşulurdu. Orada, Necip Fazıl, Osman Yüksel Serdengeçti, Bekir Berk, Arif Nihat Asya gibi muhteşem adamlar görülürdü. Çok zor adam beğenen Babam, bu zatlara büyük alaka ve hürmet gösterirdi. Böylece, benim de önümde tek yol açılıyordu istikbale dair… Onlar gibi olmak… Babamın çok sevdiği adamlar gibi, yazar, şair, hatip olmak…

Sizi yazarlığa teşvik eden oldu mu?

Yazarlık, benim tek istikametimdi. İlkokul öğretmenimden başlayarak, önüme çıkan bütün etkilendiğim insanlar ve içinde bulunduğum ortam, beni yazar olmaya adeta mecbur bıraktı.

Bir yazarın dikkat etmesi gereken kurallar nelerdir?

Yazar, gerçekten yazar ise, okuyucusuna saygı duyar. Dolayısıyla da çalakalem yazmaz. Yazmak için yazmaz. Çalarak yazmaz. Sadece topladığı bilgileri nakletmekle yetinmez; yüreğinden bir şeyler katmadığı satırları yazılmamış sayar.

Yazı yazmak için duygusal olmak gerekir mi?

Evet, yazar olmak için duygulu olmak gerekir. Çünkü yazar, okunmak ister. Duygusuz yazılmış satırlar kuru, katı ve hamdır. Böyle yazılar okunmaz. Okunsa da tesiri olmaz.

Yazarın toplumdaki görevi nedir?

Yazı, aydınlatmak için yazılır. Ya kalpte ya da kafada bir ışık olmalı yazı. Bir güzelliği paylaşmalı, bir teselli vermeli, insanlığı güçlendirmeli… Değilse niye yazılır ki?…

Okumanın yazar olunması üzerinde etkisi nedir?

Okumak dolmaktır. Ama okumanın öznesi sadece kitap değildir. Yazar, bütün kâinatı okumalı… Varlığın bütününü okumalı… Öyle bir okumayla dolmalı, olmalı; sonra da taşmalı, yani yazmalı…

Yazar ile insan arasında nasıl bir ilişki vardır?

Yazarın muhatabı insandır. İnsana hitap etmek isteyen yazar, önce kendisi insan olmalı… İnsanlıkta kaliteyi yakalayan yazar, okuyucusuna kalite getirir. Yazarın gönül kalitesi yansır muhataplarına…

Genel olarak işlediğiniz konular nelerdir?

İnsana dair her konuda yazmak isterim. Ben eğitimci yazarım. 35 yıl emek verdim eğitime, yazarlığım 50 yıla dayandı. Konuştuklarımı yazdım. Yazdıklarımı konuştum. Hayata dair sorulanlara cevaplar vermeye çalıştım. Dolayısıyla kitaplarımın bir kısmı tarihi, bir kısmı psikolojik, eğitimle ilgili… Bir kısmı da aile konularıyla ilgili…

Kaç kitabınız var? Kitaplarınız hakkında biraz bilgi verir misiniz?

50 yılda, 50 kitap… Ben zor yazıyorum. Şimdi 3 ayda bir kitap yayınlayanlar var. İlk kitabım Mehmet Akif elli yaşına yaklaştı. Gençliğimde bakir tarihi konularda yazdım. Önce alkışladılar sonra öldürdüler… Bu vatanı terk edenler… Son bozgun… Öğretmenliğimin eseri olanlar, Öğretmenin Not Defteri 1-2-3, Kalpten Kalbe Terapi Mektupları, Allah’ı Nasıl Anlamalı Nasıl Anlatmalı… Biyografiler: Yunus Emre, Aşk Çağlayanı Mevlana, Tarih Aynasında Ziya Gökalp, Akif Dede… Osmanlıdan Cumhuriyete İslam Âlimleri… Maneviyat Dünyamızda İz Bırakanlar… Bir Devrin ve Bir Şehrin Muhteşem Öğretmeni Sandal Hoca… Kişisel Gelişim kitapları: Kalp Sevmekten Yorulmaz… İçinizdeki Dostu Keşfedin… Doğru Düşünme ve Başarma Sanatı… Üzüntüsüz Yaşamak… Aile ve Eğitim kitapları: Ailede Sevgi İletişimi… Sevgi Merkezli Çocuk Eğitimi… Nikah Şekeri… Biz Evleniyoruz… Ailede Sevgi Sohbetleri… Eserlerimin bir kısmı, İngilizce, Almanca, Hollandaca, Boşnakca, Kürtce, Türkmence, Kırgızca, Kazakca dillerine tercüme edilmiştir.

Milli Şairimiz merhum Mehmet Akif Ersoy’u gençlere nasıl tanıtıyorsunuz?

Mehmet Akif demem o zata. O bir ahlak ve karakter abidesi… Haramsız ve Yalansız Adam. Muhteşem bir örnek… Örneksiz eğitim olmaz. Örnek o değilse, kimdir? Biz, maalesef, bu muhteşem örneği bir türlü eğitimin önemli bir öznesi haline getiremiyoruz. Bu acı gerçek sebebiyle, ben Mehmet Akif rahmetliye dört eser verdim. En son, Akif Dede kitabını gençler çok sevdi. Ben de çok sevindim. Üçüncü dedemiz oldu diyorlar. Bunu gençlerimizden duymak, beni çok mutlu ediyor.

Yeni yazmaya başlayanlara ne gibi tavsiyeleriniz olur?

Acele etmesinler. Okumadan yazmasınlar. Dolmadan boşalmasınlar. Hani Şair diyor ya: “Gör zahidi kim, sahib-i irşat olayım der/Dün mektebe geldi, bugün üstad olayım der…” Yazarlık, kafa ile kalbin izdivacında doğar. Aksi halde, yazılan kalıcı bir eser olamaz.

Kahramanmaraş’ta çok sayıda yazar ve şair çıkmasının sebebi nedir?

Kahramanmaraş, gerek tarihi serüveni, gerek coğrafi yapısı ve gerekse zaman içi de oluşmuş bulunan geleneği ile yazar-şair şehri olmuştur. Ancak, benim neslimin dünyasında, tabii ki Şairler Sultanı Necip Fazıl’ın çok özel bir yeri vardır.

Çocukluğunuzda ve gençliğinizde hayat nasıldı? Kahramanmaraş’ta komşuluk, insani ilişkiler, sevgi ve saygı vs.

Çocukluk ve gençlik yıllarımda Kahramanmaraş’ta derin dostluklar yaşanırdı. Anadolu’nun diğer yerlerinde olduğu gibi, insani duygular çok güçlüydü. Vefa, sadakat, saygı, sevgi ve merhamet toplumun her kesiminde hissedilirdi. Komşular birbirine yüzde yüz güvenen hısım akrabalar gibiydi. Çat kapı gidilen insan sayısı bir hayli fazlaydı.

Geriye dönüp baktığınızda, şunu da yapsaydım dediğiniz bir şey var mı?

Yapmak isteyip de yapamadığım çok şey var. Benim ilk gençlik yıllarım, fakirliğin her yerden yüzünü gösterdiği yıllardı. Bu sebeple maddi zaruretler, erken yaşta elde etmemiz gereken bazı kazanımlara engel olmuştur.

Gününüzü nasıl geçirirsiniz, neler yaparsınız?

Günüm, okumakla, yazmakla geçer. Bir de söyleşiler, konferanslarla… Mümkün olsa, kütüphanemden hiç çıkmak istemem. Pazartesi geceleri 22.30’da, Salı günleri 15.00’de, Cumartesileri de 13.30’da Moral FM’de Kalp Sevmekten Yorulmaz ve Parantez programlarım vardır. Zaman zaman TV’lere misafir olurum. Okullarda okur-yazar buluşmalarına katılırım.

Gençlere ne gibi öğütler vermek istersiniz?

Gençlere tavsiyem: Her şeyi bir kitap gibi okumaları, yaşlıları dinlemeleri ve tecrübelerinden yararlanmaları… Özellikle de, anne babalarının kıymetini bilmeleri… Bilgi dolu bir kafa ve sevgi dolu bir kalp sahibi olmaları… Eş seçerken gözlerini dört açmaları… Sevmedikleri eşi ve işi seçmemeleri… Daima dürüst davranmaları… Allah’a kul, Resulüne ümmet, vatana hayırlı vatandaş olmaları…

Başka söylemek istediğiniz bir şey var mı?

O kadar çok söyledim ki, daha fazla uzatmak istemem. Okuyanlara selam, sevgiler sunar, dualarını beklerim.

Vehbi Vakkasoğlu’nun yayımlanmış eserleri: “Öğretmenin Not Defteri 1, Öğretmenin Not Defteri 2, Öğretmenin Not Defteri 3, Osmanlıdan Cumhuriyete Son Bozgun, Çanakkale’de Şahlananlar, Our Techers Notebook (Öğretmenin Not Defteri İngilizce), Başkasının Günahına Ağlayan Adam, Aşk Çağlayanı Mevlana, Doğru Düşünme Ve Başarma Sanatı, Bir Destandır Çanakkale, Kalp Sevmekten Yorulmaz, Üzüntüsüz Yaşamak, Dünyada İslam’a Koşanlar, Tagebuch Eines Lehrers (öğretmenin Not Defteri Almanca), Yeniden Doğanlar, İçinizdeki Dostu Keşfedin, Farkınız İslam Olsun, Yunus Emre, Avrupanın Gerçek Yüzü (Yaşadığım Avrupa), Önce Alkışladılar Sonra Öldürdüler, Osmanlı İnsanı, Mehmet Akif, Maneviyat Dünyamıza İz Bırakanlar, Osmanlıdan Cumhuriyete İslam Alimleri, Bu Vatanı Terkedenler, Bilinmeyen Kadın, Öğrencime Mektuplar 1, Öğrencime Mektuplar 2, Öğrencime Mektuplar 3, İslam Dünya Gündeminde, Devrimlerin Deviremediği, Allah’ı Nasıl Anlamalı Çocuklarımıza Nasıl Anlatmalı, Nikah Şekeri.

ÇANAKKALE BİR DESTANDIR

Çanakkale Zaferi yokluk ve yoksulluk döneminin başarısıdır. Maddi ve siyasi açıdan Devlet’in tıkandığı bir dönemde meydana gelmiştir. Maddi imkanların, neredeyse tabana vurduğu, düşmanların ise çok güçlü bulunduğu bir savaştır.

Bu gerçeğe rağmen, Çanakkale Savaşları nasıl zaferimizle sonuçlandı?

Bu zaferin bir tek doğru izahı vardır. O da “Mehmetçiğin imanı”dır.

“Ölürsem şehit, kalırsam gazi!” dedirten iman, askerimizi kahramanlaştırmıştır.

Kana, kine ve inanılamaz bir ateş sağanağına rağmen, mehmetçik, adının ilham ettiği imanı hiç unutmamış, bir gül bahçesine girercesine şehadete koşmuştur.

Yine bu imanladır ki, fedakarlığın her türlüsüne, açlığa, yara bere ile yaşamaya sabırla katlanmış, yılmamış, yıkılmamıştır. Mehmetçiği ayakta tutan güç, düşmanlarını şaşkına çevirmiştir. Zira böylesine bir direnci onlar düşünmek değil, hayal bile edememişlerdi…

Düşman cephe, her ihtimali hesaba katmıştı ama imanın kahramanlaştırma derecesini bilememişti…

Ateş püsküren çeliğe karşı, Mehmetçik, iman dolu göğsünü siper etmişti.

Hem de onca kan, kin ve acımasızlığa karşı, insanlığından birşey kaybetmiyor, düşmanının seviyesizliğine asla düşmüyordu. Savaşa da güzellik getiriyordu. Hastaya, hastahaneye, silahsıza, teslim olana ateş etmiyor, esire misafir muamelesi yapıyordu.

 

İmanından kaynaklanan merhameti öyle coşkundu ki, onu “Tek dişi kalmış medeniyetin” acımasızlığı bile söndüremedi. Mehmetçiğin merhametinden düşmanı da yararlandı. Kendisini tehlikeye atarak, yaralı düşmanını sırtlayıp, siperine götürdü.

Mehmetçik Çanakkale’de binlerce insanlık dersi verdi. Daha aradan bir asır bile geçmeden, bırakın düşmanlarını; dostları, hatta çocukları ve torunları dahi, o insanlık örneklerine yabancılaştı.

Şimdi, Mehmetçiğin Çanakkale’de yaşadığı insanlığa bütün dünya muhtaçtır. Çünkü, açık ve örtülü savaşlarda yine acımasızlıklar, sömürüler, bencillikler yaşanıyor. Yine insanlar, küçük çıkarlar uğruna açlığa ve ölüme terkediliyor. Özellikle de Müslümanlar, yine dünyanın her yerinde, kana, gözyaşına, acıya boğuluyor.

Çanakkale’de Mehmetçiğin sergilediği insanlığı, samimi olarak yaşatacak bir imana şiddetle ve çok acele ihtiyaç vardır. Bu imanı yaşayarak, dünyada insanlığın, sevginin, hoşgörünün hala var olduğuna insanları inandırmak gerekiyor. Aksi halde, zayıfın ezilip sömürüldüğü, zenginin daha da zenginleştiği bir maddeci zihniyet, çölleşmedik gönül bırakmayacaktır.

Dünyayı yeniden ve bir daha, merhametle, vicdanla, sevgiyle, şefkatle kim tanıştıracak?

Bu insanlık görevi herkesten önce, Çanakkale dehşetinde bu güzellikleri yaşayanların torunlarına düşer.

Yani bize, size, hepimize düşen ve alternatif olmayan bir görevdir bu…

İnsanlık, ya yeniden ve bir daha kendine gelecek, yaratılış gayesini hatırlayıp, dünyaya yaşanılacak bir hayatı gösterecektir ya da gelişini hızlandırdığı kıyameti bekleyecektir…

Mehmetçiğin güzelliklerinin kaynağı yüreğindeki imandı. O, imanın doğru adreste aranması gerektiğini de adıyla, bütün aleme göstermekteydi. Çünkü o, MEHMETÇİK idi… Adı sahibinin güzelliklerine talipti. Bütün imkansızlığına, çaresizliğine ve bilgi eksikliğine rağmen, güzelliğin adresini biliyordu.

Kaynaktan kopmamıştı…. Güzellik kaynağından uzaklaşmamıştı. Gönlü, GÜZELLER GÜZELİ’ndeydi…

Bu millet, onu o kadar çok seviyordu ki, bu muhabbetle O’nun adını askerine ad olarak almıştı. Böylece dünyada, Peygamberinin adı kendisinde ad olan tek ordu olmuştu…

Hem de bu adı alışta, benzersiz bir incelik göstermiş, asla O’nun gibi olamayacağını bilmenin ve aşkının derinliğini göstermenin idraki içinde, Muhammed’i Mehmet ’e çevirmiş, onu da küçülterek askerine isim yapmıştır.

İşte Çanakkale, bu askerin zaferidir…

Çanakkale’yi diğer zaferlerimizden ayıran bir üstünlüğü de Osmanlı’nın son döneminde, daha doğrusu çöküşü sırasında kazanılmış olmasıdır.

 

Bu zafer, çöktü, bitti, öldü denildiği zamanda bile Osmanlı insanının ne olduğunu bir kez daha bütün dünyaya göstermiştir. Osmanlı insanını, bütün olumsuzluklara rağmen güçlü ve üstün kılan İslam imanını dosta, düşmana tanıtmıştır.

O günden sonra, düşmanlarımızın asıl hedefi, imanımız olmuştur. Çünkü onlar da iyice anlamışlardır ki, yüreklerde bu iman olduğu sürece, bu millet ne sürü olur ne de sömürülür…

Bugün ülkemizin içinde bulunduğu bütün darboğazların sebebi, bizi biz yapan değerlerimizden uzaklaşmamızdır. Çanakkale’den aldıkları dersle düşmanlarımız neremize vuracaklarını öğrenmişlerdir. Biz ise, tam tersine bir tembellik ve gaflet içine düşüp, sürekli düşman oyunlarına gelmişiz…

İşin en acı yanı da maddi ve manevi varlığımızı borçlu olduğumuz İslam İmanı ve onun kazandırdığı ahlaktan uzaklaşmış olmamızdır.

İslam imanından uzaklaşmak demek, sahip olduğumuz temel hayat damarını koparmak demektir.

Çünkü bu millet, bin senedir, sahip olduğu bütün güzellikleri o imana borçludur. Bütün kahramanlığını, güzel ahlakını, sevgisini, o imandan ve o imanın en yüksek temsilcisi olan Güzeller Güzeli’nden almıştır.

Bu gerçeği görenler, bu milleti zayıflatmak ve yenmek için, doğrudan doğruya her vesile ve vasıta ile imana saldırmaktadırlar. Bu konuda netice almak için her yolu, daha doğrusu her yolsuzluğu deniyorlar… İlmi gerçekleri saptırıyorlar, tarihi tahrif ediyorlar, güncel olayları tersine çeviriyorlar…

Bütün mesele, İslam’la güçlenmiş, kahramanlaşmış olan bu milleti, tarih sahnesinden silmektir. Çanakkale’de çok ümitlendiler.

Maddi sebeplere, silah ve asker üstünlüğüne, Osmanlı’nın askeri ve bürokratik çözülmesine bakınca da hemen harekete geçtiler. Ancak, Mehmetçik bütün bu olumsuzlukları tersine çevirircesine şahlandı…

Bu şahlanış, bütün planları, entrikaları, ince ayar hesapları altüst etti…

1916 yılının şartları 2 yıl sonra değişti. Çünkü Mehmetçik elinden geleni, hatta gelmemesi gerekeni de, Allah’ın izniyle yapmıştı. Ancak, askeri ve sivil bürokrasi, kendisinden ve silah arkadaşlarından kaynaklanan sebeplerle çaresiz kaldı ve Devlet çöktü. Ama Mehmetçik çökmemişti.

Zira hala aynı imanın sahibiydi Mehmetçikler…

Şimdi artık düşülen yerden kalkmanın günüydü. Tekrar, yegane gücümüz olan Mehmetçiğe iş düştü. Bu defa bütün millet, 7’den 70’e Mehmetçikti… Yeni savaşın adı, İSTİKLAL SAVAŞI idi.

İstiklal, bağımsızlık demekti. Daha iki asır önce dünyaya bağımsızlık armağan eden Devlet, şimdi son vatan parçasında kendi bağımsızlığını kurtarmaya çalışıyordu.

Yine imkansızlık vardı…

Yine düşman çoktu ve güçlüydü.

 

Biraz yorgun ve yaralı da olsa yine karşılarında kahraman Mehmetçik vardı. İstiklal Savaşı, Çanakkale’nin verdiği tecrübe ve moralle kazanıldı. Mustafa Kemal’den Ali Çavuş’a kadar aynı kadro, bir daha cephede saf tuttu.

Çanakkale, hem Balkan savaşlarındaki acı yenilgimizin hüznünü giderdi hem de İstiklal Savaşımıza güç verdi.

Söylemesi biraz zordur ama Çanakkale Zaferi, günümüzdeki olumsuzluklardan bile sorumludur. Çünkü Çanakkale, sekiz buçuk ay içinde, ülkemizin en iyi yetişmiş, en kaliteli insanlarını, gelecek vaadeden parlak gençlerini de alıp götürmüştür. Zira Çanakkale bir subay savaşı olmuştur. İstanbul’un ve Anadolu’nun en seçkin liselerinin öğrencileri, gönüllü olarak Mehmetçiğin imdadına koşmuş ve büyük bölümüyle de burada Mehmetçik olarak şehit olmuşlardır.

En kaliteli insanımızın Çanakkale’de dünyasını değişmesi, günümüze kadar uzayıp gelen bir kahtı ricale (adam kıtlığı) sebep olmuştur.

Bununla beraber, Çanakkale, milletimizin hafızasına kazınmıştır. Hatıralarının en canlısı ve etkilisi olarak, ibretlerle dolu durmaktadır.

Çünkü, neredeyse her iki evden biri Çanakkale’ye evladını göndermiştir. Hem de Çanakkale’de, bugün çok muhtaç olduğumuz müthiş bir birlik ve beraberlik yaşamışızdır. İstanbul’dan Ankara’ya, İzmir’den Adana’ya, Samsun’dan Selanik’e, Gaziantep’ten Tunceli’ye, Kahramanmaraş’tan Diyarbakır’a, Medine’den Bağdat’a, Kudüs’ten Trablusgarb’a, Üsküp’ten Saraybosna’ya kadar bütün İmparatorluk coğrafyasından insanımız, yanyana, omuz omuza düşmana karşı durmuşlardır.

Bu birlik gönül birliği idi, iman birliği idi, din kardeşliğinin verdiği beraberlik idi…

Şimdi, son vatan parçası olan Anadolu’da bile bir avuç insan Çanakkale’deki birlik ve beraberliği gösteremiyorsa burada biraz durup düşünmek gerekmez mi? Evet, bu noktada durup düşünmek ve “Acaba, biz nerede yanlış yapıyoruz?” diye kendimizi hesaba çekmek icap etmez mi?

Çanakkale’nin o zor ve çetin günlerinde var olup da bugün kaybettiğimiz ruh, nasıl bir şeydi?

O ruhu, yani Çanakkale heyecanını yeniden bulmak, birçok şeyi bulmamız anlamına gelecektir.

İnanıyoruz ki yeniden Çanakkale ruhunu kazanırsak bir daha Kuvayı Milliye aşkını yakalarsak maddeten ve manen çok güçleneceğiz, önümüz açılacak ve biz, bir kez daha dünyaya insanlık nedir gösterebileceğiz.

Ümitsiz değiliz…

O güzel insanlara ve hatıralarına layık olmaya çalışıyoruz.

Onları anlayan, seven ve yollarını yol bilen güzel gençler yetişiyor.

O güzel gençlere, erkeğiyle kızıyla, güneylisiyle, kuzeylisiyle, doğulusuyla, batılısıyla, hepsine sevgiler, saygılar sunuyorum.

 

 

ALLAH’IN AHLAKIYLA AHLAKLANANLAR DOST OLUP BİR OLABİLİRLER…

Dost yürekler bulur birbirini… Daha doğrusu buldurulur birbirine layık yürekler. Rabbim iyileri iyilerle karşılaştırır. Dostları dostlarla… Dünyada tesadüf yoktur. Dostluk da tesadüf olmaz… Dostlar da tesadüfen bulmaz birbirlerini… Buldururlar… Dost arayan, dost olmalıdır

İnsan müthiş ve muazzam bir varlıktır. Yaratıkların en mükemmeli ve en üstünüdür. Bu üstünlüğün en önemli özelliği ise, bilmesi ve sevmesidir.

İşte bu sebeple bilmeyen ve sevmeyen insan, yaratılış çizgisinden uzaklaşmakta ve üstünlüğünü yitirmektedir.

Bilginin ve sevginin en tatlı meyvesi ve neticesi ise, DOST olmaktır.

Dost olmak, dost bulmak demektir. Gerçekten var olan sevgi, yürekten taşar ve etrafını kendinden haberdar eder.

Çevresinde bilinir sevgi de güzel gönüllü insanları mıknatıs gibi çeker, toplar, birleştirir. Dost yürekler bulur birbirini… Daha doğrusu buldurulur birbirine layık yürekler. Rabbim iyileri iyilerle karşılaştırır. Dostları dostlarla… Dünyada tesadüf yoktur. Dostluk da tesadüf olmaz… Dostlar da tesadüfen bulmaz birbirlerini…

Buldururlar…

Dost arayan, dost olmalıdır.

***

Dostluğu, sevgi ve şefkat dolu sohbetlerle yaşatanların sarsılmaz birliği ve beraberliği, toplum yapısını da güçlendirir, sağlamlaştırırdı. Gerçek dostları, ancak ölüm ayırırdı.

Dost öyle derin ve tarifsiz bir güzelliğin temsilcisiydi ki, “Dostun dostu da dost”  sayılırdı… Zira dostluğun altyapısını oluşturan muhabbet, şefkat, merhamet, vefa manevi ve ruhani özelliklerdir. Bunlar başkalarına da sirayet eder, yakın duranları da rengine boyardı.

Yaratılışımızın gereği olan dostluk, Rabbimiz’in de emridir. Yüce Yaratıcı bizi, kendisinden korkarak, yaratılış çizgimizi bozmamaya ve dolayısıyla da SADIK’larla beraber olmaya çağırır. (Tevbe,119)

Efendiler Efendisi de şöyle buyurur: “Allah’a yemin ederim ki, iman etmedikçe Cennet’e giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de kamil mümin olamazsınız.”

“Size bir şey söyleyeyim mi? Onu yaptığınız takdirde birbirinizi seversiniz: Aranızda selamı yayınız ve hediyeleşiniz…”

Bir Kutsi Hadiste de birbirlerini Allah için severek dost olanlar şöyle müjdeleniyor:

“Ey Habibim, benim için birbirlerini sevenleri müjdele… Benim için birbirlerine ikramda bulunanları müjdele…

Senin için birbirine itimat edip de dost olanları müjdele… Onlara benim de muhabbetim tahakkuk etmiştir. Ben de o kullarımdan razıyım…”

Dünyaya dostluğu ve sevgiyi en sağlam ölçülerle hediye eden Güzeller Güzeli Efendimiz, kazanılan her arkadaşın Cennet’te bir derece kazandıracağını haber veriyor.

Allah için birbirlerini seven dostların ahiret alemleri öyle nur, huzur ve mutluluk dolu olacak ki, bunu ancak Efendimiz  (SAV) anlatabilir.

“Kıyamet gününde, Arş-ı Ala’nın etrafına kürsüler konacak. O kürsülere oturanların yüzleri, ayın ondördü gibi parlayacak…

Diğer insanlar korku ve endişe içinde çalkalanırken, onlarda korku ve endişe olmayacak… Nebiler ve şehitlerden olmadıkları halde, bütün iman ehli onlara imrenecek…

Kürsüleri nur, elbiseleri nur, vücutları nur… Yüzlerinin ışığından ay ve güneş olmadığı halde, mahşer yeri pırıl pırıl olmuş.

“Ya Rabbi, bunlar kimlerdir?…” diye soracak mahşer halkı…

Onlar öyle kimselerdir ki, ayrı ayrı memleketlerden, uzak şehirlerden Allah için bir araya gelip toplanırlar, sevişirler ve Allah’ı zikrederler…

Onlar ne birbirlerine haset ederler ne buğzederler, ne kin beslerler. Gönül birliği içinde Hakk’a müstağraktırlar. Allah sevgisinde yok olmuşlardır.

İşte onlar, o kürsülerde oturanlar, Allah için birbirlerini sevenlerdir.”

Kenetlenmiş tuğlalar gibi, ayrılmaz bir bütün olmuşlar, kaynaşmışlar, kopmazlarmışlar… Kardeş olmuşlar, dost olmuşlar… Onların biri binden fazladır.

Rabbimizin sevgisinden sevgisiyle yarattığı insan, böylece erer insanlığın sırrına… Böyle layık olur insanlığa… Bu sebeple,  “Sevmeyende ve sevilmeyende hayır yoktur…”

Bu sevgiyle bir kubbeyi meydana getiren taşlar gibi olurlar… Birinin hayatı, ötekilerle irtibatlanır ve asla yalnız ve tek olmazlar. O dost gönüllüler birbirlerinde fani olmuşlar, erimişler, kaybolmuşlardır.

Dost adama, yedi kat yabancı da dosttur. Allah’ın ayali olan halkın her bir ferdini, bir dost adayı olarak görür, dostluk gösterir. Dostluğun gerektirdiği gibi davranır…

***

Dostluğun bedeli nefsaniyetten arınmaktır. Nefsani duyguları bir kenara atmak, kötülükleri emreden nefsin burnunu her daim toprağa sürtmektir. Çünkü dostluk vefa ister, fedakarlık ister, aşk ister, kadir-kıymet bilmek ister, katlanmak, katlanmak, katlanmak ve asla kırılmamak ister…

Üstelik, kendi varlığını daima daha aşağı görmek ister ancak tevazu tabanına oturur. Kibirle, gururla, kendini beğenmişlikle, bencillikle yürümez…

Bu sebeple dostluk önce Hakk’a Dostluk olarak temellenmelidir.

Ancak Allah’ın ahlakı ile ahlaklananlar dost olabilirler, Tek’leşip, bir olabilirler

NÜKTE

Yavuz Sultan Selim, Mısır yolunda, “Ordu-yu Hümayun” saatlerce Kocaeli’nin bağ ve bahçelerinden geçer. Yavuzun içinde bir endişe: “Acaba asker izinsiz bir tek elma koparmış mıdır?…”

Bir müddet sonra ordusunu durdurur. Yeniçeri ağasını yanına çağırarak, bütün askerin heybelerinin aranmasını emir verir. Arattığı şey; tek bir elmadır. Fakat yok. Yarım elma bile çıkmaz heybelerden. Yavuz sevinçlidir:

– Eğer bir askerin üstünde halkın bahçesinden koparılmış tek elma çıksaydı, Mısır seferinden vazgeçecektim. Şükür Allah’ıma, der.

Tarih gösteriyor ki; gerçek “Zafer”ler yalnız kılıçların ucunda değil, üstün ahlak anlayışının ve faziletlerin burcundadır.

YORUM ALANI

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

Sancaktepe escort Zeytinburnu escort Antalya escort Ankara escort Avrupa yakası escort Denizli escort Kocaeli escort Merter escort Nişantaşo escort Levent escort Çapa escort Etiler escort Mecidiyeköy escort Taksim escort Beşiktaş escort Bakırköy escort Bahçeşehir escort Esenyurt escort Avcılar escort Avrupa yakası escort bayan Beykoz escort Üsküdar escort Göztepe escort Erenköy escort Suadiye escort Kurtköy escort Tuzla escort Bostancı escort Ümraniye escort Pendik escort Kadıköy escort Kartal escort Ataşehir escort Anadolu yakası escort Bodrum escort Konya escort Muğla escort Malatya escort Gaziantep escort Eskişehir escort Ankara escort İstanbul escort Kayseri escort Adana escort Şirinevler escort Halkalı escort Marmaris escort Fethiye escort Sarıyer escort Maltepe escort Fatih escort Çekmeköy escort Beylikdüzü escort Başakşehir escort Ataköy escort Alanya escort Samsun escort Muğla escort İzmir escort Diyarbakır escort Bursa escort Antalya escort İstanbul escort Göztepe escort Gaziantep escort Adana escort Adana escort Anadolu yakası escort Ankara escort İstanbul escort Ataşehir escort Avcılar escort Avrupa yakası escort Bağcılar escort Bahçeşehir escort Bahçeşehir escort Beşiktaş escort Beykoz escort Bodrum escort Bostancı escort Bursa escort Eskişehir escort Gaziosmanpaşa escort Kadıköy escort Kartal escort Kocaeli escort Konya escort Konya escort Konya escort bayan Malatya escort Pendik escort Şirinevler escort Taksim escort Ümraniye escort Adana escort Antalya escort Bursa escort İzmir escort Bodrum escort Eskişehir escort Konya escort İzmir escort Beylikdüzü escort Kayseri escort İzmir escort Pendik escort Eskişehir escort İstanbul escort escort Fatih escort Antalya escort escort bayan Samsun escort İstanbul escort Bursa escort Antalya escort bayan Antalya bayan escort Antalya escortlar Adana escort Bursa escort İzmir escort Diyarbakır escort Maltepe escort Çekmeköy escort Beylikdüzü escort Şirinevler escort Ataköy escort Halkalı escort İstanbul escort Şişli escort Kayseri escort Antalya escort Mersin escort Mersin escort Mersin escort Şişli escort Mersin escort Kayseri escort