MarasExpress.Com – 2014 yılında yayımlanan Dünya Sağlık Örgütü’nün İntiharı Önleme raporu korkunç gerçeği rakamlarla ortaya koydu. Rapora göre; dünyada her yıl 800 bin üzerinde kişi intihar ederek yaşamına son veriyor.
Rapora ilişkin Kahramanmaraş Halk Sağlığı Müdürlüğü’nden yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “İntiharla ilişkili stigmatizasyon, intiharın ‘tabu’ oluşu, ailelerin utanması ve bazı ülkelerde uygulanmakta olan yasal cezalar intiharların gizlenmesine yol açıyor. Güvenilir ölüm kayıtları tutmaktaki eksiklikler de bunlara eklendiğinde gerçek intihar rakamının daha yüksek olması muhtemeldir. Kesin rakamı tam olarak belirlemek mümkün olmayabilir ancak her intihar bir hayatın trajik şekilde kaybıdır ve beraberinde geride kalan yıkılmış aileler, arkadaşlar, tanıdıklar bırakır. Bu sebeple, intihar bireyin yalnızca kendisini değil ailesini, sosyal çevresini ve toplumu etkilediğinden önemli bir halk sağlığı problemidir. Dolayısıyla Dünya Sağlık Örgütü’nün geliştirdiği sağlık politikaları içinde intiharı önleme çalışmaları bir hedef haline gelmiştir. Dünya üzerinde tüm ölümlerin yüzde 1.8’i intihar sonucunda gerçekleşmektedir. İntihar oranı ülkemizde her ne kadar batı ülkeleri ile kıyaslandığında daha düşük görünse de son 40 yılda yüzde 50 artış göstermiştir, bu ciddi artış dikkat çekilmesi gereken bir durumdur. Son yıllardaki istatistik verilerine bakıldığında dikkat çeken diğer bir durum intiharın gençler ve genç erişkin nüfusta artış gösterdiğidir. 15- 24 yaş arası gençlere bakıldığında intihar hızının yüz binde 6’nın üzerine çıktığı görülmektedir. En yüksek hız 8.07 ile 80-84 yaş arasında erişkinler olarak saptanmış olsa da Türkiye’de nüfus yoğunluğu göz önünde bulundurulduğunda vaka sayısı olarak genç intiharları çok daha fazladır. Tüm intiharların yaklaşık yüzde 25’i 15-24 yaş arasında gerçekleşmiştir. Cinsiyete göre bakıldığında erkek intiharlarının, 15 yaş altı intiharlar hariç tüm yaş gruplarında kadın intiharlarından daha fazla olduğu gözlendi. En yüksek yaşa özel intihar hızının erkeklerde 80-84 yaş grubunda, kadınlarda ise 15-19 yaş grubunda olduğu görüldü.”
İntihara girişiminde bulunan insanların en az yüzde 70’inin girişimde bulunmadan önce niyetlerine dair bazı ipuçları verdikleri belirtilen açıklamada; şunlar kaydedildi: “Yaşadıkları olumsuzluklar, mutsuzluk, çaresizlik, umutsuzluk içerisinde genellikle anlaşılabilmek ve yardım alabilmek için çağrılarda bulunurlar. Ailelerden, arkadaşlardan ve profesyonellerden yardım arayışına girilen bu dönemleri saptayabilmek, ipuçlarını yakalayabilmek ve sonrasında bu kişilere destek ve anlayış sunuyor olmak onlar için hayat kurtaran bir eylem haline gelebilir. Yalnızlığın intihar riskini arttırdığı ve kuvvetli kişilerarası ilişkilerin intihara karşı koruyucu olabildiği unutulmamalıdır. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre her yıl dünya çapında 800 bin kişi intihar sonucu hayatını kaybetmektedir ki bu her kırk saniyede bir insan anlamına geliyor. Bunun 25 katı kadar da intihar girişiminde bulunmaktadır. Acı dalgasının etkisi, intiharla yakınını kaybetme sonucu yas tutan veya canına kıymaya çalışan bir yakına sahip olan oldukça çok insan olduğu anlamına gelir. Ve bu, intiharın önlenebilir olmasına rağmen gerçekleşmektedir. Dünya İntiharı Önleme Günü’nün 2016 yılı temasını da oluşturan şu üç kelime Bağlantı kurma, iletişim ve önemseme intiharı önlemenin odak noktalarıdır.”
İntihar nedeniyle sevdiği birini kaybeden ya da intihar girişiminde bulunmuş kişilerle kurulan destekleyici iletişimlerin intiharı önleme çabalarının daha ileri götürülmesinde çok önemli olduğu vurgulanan açıklamada şöyle devam edildi: “Bireysel intiharın her biri farklı olmasına rağmen çıkarılması gereken ortak bazı dersler vardır. İntiharın eşiğinde olan kişiler, onları koruyan ya da hayatı kutsayan bir hareket tarzı seçmelerine yardımcı olan olay ve koşulların karmaşık etkileşimini anlamamıza yardım eder. İntiharla bir yakınını kaybeden veya intiharın eşiğindeyken destek görmüş bir kişi, insanın bu yolculukta nasıl daha ileriye taşındığına dair bir iç görü sağlayabilir. Sadece intihardan etkilenen kişilerin sayısı müthiş bir iletişim ağı oluşturur. Tabi ki bu iletişimler iki yönlü olmalıdır. İntihardan sonra kişinin yas tuttuğu ve kendisinde intihar duyguları olduğu çoğu zamanda bu kişilerin desteğe ihtiyacı vardır. Onları gözetmek ve iyi olduklarını kontrol etmek büyük bir fark yaratabilir. Sosyal bağlılık intiharda koruyucudur, bu yüzden bağlantısız hale gelmiş bir kişi için orada olmak hayat kurtarıcı bir hamledir. Resmi ya da gayri resmi desteklerle onlarla bağlantıda olmak intiharı önlemeye yardımcıdır. Bireyler, kurumlar ve toplumun tümünün burada bir sorumluluğu vardır. İntiharla mücadelede açık iletişim hayati önem taşımaktadır. Çoğu toplumda intihar sessizlikle örtülür veya kısık tonlarda konuşulur. Bu konudaki mitleri ve bunu çevreleyen damgalamayı ortadan kaldırmak için diğer sağlık sorunları gibi intiharı da tartışmamız gerekir. Tabi ki bugüne kadarki çalışmalara yeterli dikkatin verilmediği ya da bununla intiharı normalleştirmeyi istediğimiz söylenemez. İntihara karşı savunmasız olan kişilerle etkili iletişime geçmesi için diğer insanların donanımlı hale getirilmesi intiharı önleme stratejilerinin önemli bir parçasıdır. İntihar konusunu açmak güçtür ve bu tür konuşmalardan genellikle kaçınılır. Ancak yardımcı olan bazı ipuçları vardır. Bunların çoğu, şefkat ve empati göstermek ve yargılamadan dinlemekle ilgilidir. Aşırı intihar düşüncesi boyutunda olan kişiler sıklıkla başkalarıyla duyarlılıkla yürütülen görüşmelerden bu durumdan kurtulmak için yarar gördüklerini söylemektedir.”
Medyanın intiharı önlemede önemli bir role sahip olduğu kaydedilen açıklamada şu hususlara dikkat çekildi: “İntihar haberlerinin bazı veriliş şekilleri (örneğin öne çıkan ve belirgin hikayeler) intihar oranlarının yükselmesi ile ilişkili bulunurken bazı veriliş şekillerinin ise (örneğin intihar krizlerini betimleyen) intihardan koruyucu etkisi olduğu gösterilmiştir. Dünyadaki tüm bağlantı ve iletişimler nihai bileşen olmadan etkili değildir. Bu bileşen önemsemedir. Bu konuda politika yapıcılar ve planlayıcıların yeterli önemi göstermesine ihtiyaç duyulmaktadır. Ayrıca, klinisyenlerin ve hizmet sunucuların da buna yeterince önem vermesi gerekir. Toplumların da yüksek riskli olabilecek kişileri tespit etme ve destek olma konusuna yeterince önem vermesine ihtiyaç duyulmaktadır. En önemlisi, bizim kendimizin konuyu önemsediğimizden emin olmamız gerekir. Zorluk içinde olan kişilere dikkat etmek ve hikayelerini kendi istedikleri tarzda ve kendi temposunda anlatmalarına izin vermek durumundayız. İntihardan etkilenmiş kişilerin bu konuda bize öğreteceği çok şey vardır.”