Göreve geldiği günden beri, adrese teslim ilanlar, akrabaları işe almalar, makam arabası ile aile boyu tatile gitmeleri ile gündemden düşmeyen KSÜ Rektörü Prof. Dr. Niyazi Can’ın keyfi uygulamalarına hız kesmeden devam etmesine Eğitim-Bir-Sen Kahramanmaraş Üniversite Şubesi Başkan Yardımcısı Ali Dağ isyan etti.
Konuyla ilgili basın açıklaması yapan Dağ rahatsızlıklarını şöyle sıraladı:
FETÖ’cüleri önce işe alıyor, göç yolda düzelir mantığı ile iki yıl çalıştırdıktan sonra güvenlik soruşturması yaptırmak aklına geliyor!
Üniversitenin Sağlık Kültür ve Spor Daire Başkanlığı bünyesinde bulunan İktisadi İşletme, rektör ve yakınlarının özel şirketi olarak kullanılıyor.
Buraya rektörün bacanağını, kiracısını, daire başkanlarının kayın pederlerini, yeğenlerini aldıkları daha önce kamuoyuna mal olmuştu. Öyle ki, teminatları kendileri olup, soruşturma yapılmasına lüzum bile görmüyorlardı. Akraba ilişkileri ile işe alınanların Ankesörcü FETÖ’cüler olduğunu, rektörün bu FETÖ’cüleri koruyup kolladığını kamuoyu ile paylaştık. Ne oldu sonucunda? İktisadi İşletmeye alınan FETÖ’cülerden birinin dayısı, aynı zamanda iktisadi işletmenin gerçekleştirmeden sorumlu yönetim kurulu üyesi çok muteber zat “Üniversitemizi ve Üniversitemiz Rektörü Sayın Prof. Dr. Niyazi Can’ı asılsız iddialarıyla itibarsızlaştırmaya ve karalamaya çalışmıştır. İlgili kişi hakkında inceleme başlatılması”nı istemiştir. İlgili kişinin şikâyeti (!) üzere Sayın Rektörü, geçmişinde sendikacılık kariyeri olan ve sendika yöneticisine yaptığı basın açıklamalarından dolayı soruşturma açılamayacağını bilen, dolu kadroya vekalet eden, Genel Sekreter Vekili evrakı ivedilikle sevk eder ve FETÖ’cüleri şikâyet eden şehit yakınına soruşturma açarlar.
“Yavuz Hırsız Ev sahibini bastırırmış!”
Normalde FETÖ’cülerin alımında kusuru olanlara soruşturma açılması gerekir. Ama burada tezgâh büyük, İktisadi işletmenin Yönetim Kurulu Üyesi ve işe alınan FETÖ’cülerden birinin dayısı Sendika yönetim kurulu üyesi ve Şehit Yakınını üniversite ve rektörümüzü asılsız iddialarla yıpratıyor diye soruşturma açılması için şikâyet ediyor. Yine İktisadi işletmenin Yönetim Kurulu Üyelerinden biri, eski sendikacı, mikrofonu eline alınca sendikacılığı kimseye bırakmayan evrakı havale edip komisyon kuruyor, bir diğer yönetim kurulu üyesi de muhakkik oluyor. Eğer FETÖ bir terör örgütüyse; ki öyle! Savcılar, YÖK, emniyet ve ilgili bütün kurumlar harekete geçmelidir. Başta rektör olmak üzere FETÖ’cülerin ve tacizcilerin alımındaki hiyerarşik sorumlular sigaya çekilmeli ve gereken tecziyeler uygulanmalıdır. Bu iş pişkinlikle ört-bas edilecek kadar sıradan bir şey değildir. Ankesörcüyü işe al, itirafçıyı yükselt, benden başka kimse bilmiyor diye FETÖ’cü yeğenini işe al, iki yıl çalıştır. Sonra pardon de! Hiçbir şey olmamış gibi davran! FETÖ’cülerden rahatsız olan şehit yakını sendika yöneticisine de gözdağı için soruşturma aç, mobbing yap!
Rektör savcılığa şikâyette bulundu. Bizim Savcılıktan ve YÖK’ten talebimiz hakikatin yerini bulmasıdır. Eğer M. S. B ve İ. O.’nun FETÖ’cü olmadığı bilgisi doğru ise iftira ve isnattan hakkımızda işlem yapılmasını, bizim dediklerimiz doğruysa; ki doğru! O zaman da müsebbipler rantlı koltuklarda oturmamalıdır! Hak yerini bulsun istiyoruz! Bulsun ki 251 tane şehidimizin kemikleri sızlamasın! Sayın Cumhurbaşkanımızın FETÖ’cüler hakkındaki sözleri yerde kalmasın!
“Rektör, ilmin izzetini ayaklar altına alıyor!”
Üniversitelerde, sınavların yapılması akademisyenlerin işidir. Normal şartlarda her üniversitede teamül bu yöndedir. Fakat bizim üniversitede durum farklıdır. Atatürk Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Sınav Koordinatörlüğünü bir akademisyenin yapması gerekirken; görevini yapmasında sakınca görüp kızağa alınan idari personel kadrosundaki Genel Sekreter yapıyor. İşin daha da vahim olan kısmı Sınav Koordinatörü idari personele yardımcı olarak akademik personel olan Dr. Öğretim Üyesi H. K’yı atıyor. İlkleri gerçekleştiriyoruz diye övünen rektöre hak vermemek ne mümkün? Benzer bir örneğini Türkiye’de bulmak zor. Ayrıca ÖSYM sınavlarında görev alabilmesi için sisteme torpilli memuru Öğretim Görevlisi olarak tanımlamalar da mevcuttur.
Hem adama sormazlar mı? Madem daimi kadrodaki Genel Sekreter Ö. R. E işini yapamayacak kadar yetersiz, o zaman niye rektör danışmanı olarak atayıp, akademik bir iş olan Sınav Koordinatörü görevi veriliyor.
Ayrıca; bu Genel Sekreter, rektör danışmanlığı yapacak kadar kapasiteli, akademik görev üstlenecek kadar kalifikasyonu yüksek ise neden asıl işini yaptırmayarak kamu zararı oluşturuluyor?
İki yanlıştan bir doğru etmediğini sayın rektörün bilmesi gerekmiyor mu?
“Rektör kamu zararı pahasına da olsa keyfiyetten taviz vermiyor!”
Sayın Rektörün, göreve geldiği günden beri hülle atamaları, eş- dost kayırmaları, kamu zararlarına hız kesmeden devam ediyor. Bunlardan son bir tanesi de sendikamızla, üniversite yönetimi arasında yapılan Kurum İdari Kurul (KİK) toplantısında görevde yükselme ve unvan değişikliğinin sınavla yapılması yönünde bağıt altına alınmış karar olmasına rağmen, rektörlük yönetimi imzalarına sahip çıkmayıp her zamanki gibi personel ayrımı yaparak vekaleten şeflik kadroları ihdas etti. Bu vekaleten şeflik kadroları hangi kriterlere göre dağıtıldı? Yapılan bu uygulama yıllarca bu kadroları bekleyen, emek verip ter akıtan idari personelde motivasyonu düşürmüş, çalışma barışını bozmuştur. Normalde bu kadrolar sınava tabi liyakat esaslı kadrolardır. Fakat Rektör Beyimiz sınavla alınacak şef kadrolarına herhangi bir kriter koymadan hatta şeflik için açılan sınava girme lütfunda bile bulunmayan yakın çalışma arkadaşı (sekreteri) da dahil şef kadrolarına 7 tane vekaleten atama yapmıştır. Yapılan bu keyfi uygulama etik ve adil olmadığı gibi aynı zamanda kamu zararı oluşturmaktadır. Aslında bu yaptığı uygulamayı çok da yadırgamıyoruz. Bu gidişle rektör vekâleten memur ataması yaparsa şaşırmayız. Çünkü sayın rektör ilkleri yaşatmakta ne de olsa çok iddialı! (KAYNAK: www.marasanahaber.com)