Kahramanmaraş Eczacılar Odası Başkanı Bahtiyar Murat Aras, Suriyelilere verilen ilaç hizmetiyle ilgili birçok aksaklık olduğunu belirterek, Suriyeli mültecilerin SGK ilaç sistemine entegrasyonu sağlanarak daha kontrollü ve sağlıklı bir ilaç tedarik sisteminin oluşturulması gerektiğini ifade etti.
Gazetecilerle bir araya gelen Kahramanmaraş Eczacılar Odası başkanı Bahtiyar Murat Aras ilaç ve eczacılık alanında yaşanan sorunları paylaştı.
Aras; “Türk hastalarına limitli ilaç verilirken Suriyeli hastalarda limit yok. Devletin bu konuda suiistimale uğramaması, ilaç israfının önlenmesi için SGK sisteminde olan tüm limit ve sıralı dağıtımların, kontrol sistemlerinin Suriyeli mültecilerde de olmasını istiyoruz. Biz kendi vatandaşımıza uyguladığımız kontrol sistemini Suriyelilere de uygularsak minimum yüzde 30 tasarruf ederiz. Kontrolsüz ve limitsiz alan israfa açık hale geldi. Biz bunu ilgili birimlere ilettik.” dedi.
Sorunların başında, sayları hızla artan Eczacılık Fakültelerinin geldiğini anlatan Aras; “Bugün ilaç ve eczacılık alanının problemler sıralamasının ilk başında bir biri ardına açılan eczacılık fakülteleri bulunmaktadır.
20 yıl önceye kadar toplam fakülte sayısı 7 iken bugün bu sayı 51’e ulaşmıştır. Elbette fakülte sayılarının artması hepimize sevindirici gelebilir ancak dekanlar konseyi tarafından yapılan incelemede bu okulların sadece 10 tanesi akredite olabilmiş yani verdiği eğitim bilimsel olarak yeterli bulunmuştur. Geriye kalan 40 küsur fakültemizdeki eğitim düzeyi maalesef insan sağlığını direkt etkileyen bir meslek açısından yeterli bulunmamıştır. Bu okulların bir çoğunda fiziki şartlar iyi değildir. Bir çoğunda neredeyse laboratuvar dahi yoktur. Öğretim elemanları öylesine yetersizdir ki, bazı okullarda eczacı öğretim üyesi bile yok denecek kadar azdır.
Eczacılık eğitimi eczacı olmayanlar tarafından verilmektedir. İlacın nasıl hazırlandığını dahi görmeden mezun olan meslektaşlarımız bulunmaktadır.
Bu artan fakülte sayılarına bağlı olarak bu okulları tercih eden öğrenci profili de değişmiş, öğrenme kapasitesi başta olmak üzere, bilimsel düzeyi çok düşük seviyedeki öğrenciler eczacılık fakültesine girebilme hakkı kazanmıştır. İlk on bindeki öğrencilerin tercih ettiği okullara artık ilk yüz bin seviyesindeki öğrenciler girebilmektedir. Daha da vahimi, yurt dışında bilhassa Bulgaristan, Romanya, Ukrayna, Rusya, Azerbaycan gibi komşu ülkelerde çok az bir bedelle öğrenci alan özel üniversitelerden mezun olan öğrenciler, ciddi bir elemeden geçirilmeden, yetersiz bir denklik sınavından sonra Türkiye’de eczacılık yapabilme hakkına kavuşmuşlardır. İnsan sağlığını son derece yakından ilgilendiren bir mesleğin bilimsel ve akademik düzeyinin bu kadar düşürülmesi kabul edilebilir bir durum değildir” diye konuştu.
TÜRKİYE SON SIRADA
Türkiye kişi başına düşen ilaç harcamasıyla ilgilide konuşan Aras; “2018 yılında geri ödeme kapsamında olan ilaçların satış değerlerinin payı da yüzde 91,4’e ulaşmıştır. Sonuç olarak, Türkiye halen kişi başına ilaç harcaması bakımından 35 OECD ülkesi arasında son sıradadır. Haziran 2019 OECD Sağlık İstatistiklerine göre Türkiye’de kişi başına ilaç harcaması 85 Dolar civarında iken, OECD ortalaması 553 Dolardır” dedi.
İlaçta milli sanayileşmenin önemine değinen Aras şunları kaydetti;
“İlaç ve eczacılık alanında en önemli sorunlardan bir diğeri de milli bir ilaç sanayi oluşmamasıdır. Bilhassa son yıllarda kış aylarında yaşadığımız bazı ilaçların piyasada bulunmaması bunun en büyük göstergesidir. Geçmiş uzun yıllar boyunca ilaç pazarı üzerinden milyarlarca dolar para kazanan dünya ilaç kartelleri, Türkiye’deki pazarda bu eski karlılığı bulamadıkları için birçok ilacı üretmek istememekte yada yetersiz düzeyde üretmektedirler. Ayrıca TİTCK’nın ilaç fiyat ayarlamasını çok önceden her yılın şubat ayı sonuna kadar yapacağını ilan etmesi de zam beklentisinde olan bu firmaların kış aylarında zamsız fiyattan piyasa ilaç vermesini engellemektedir. Bu yüzden bu dışa bağımlılıktan bir an önce kurtulmalı ve artma eğiliminde olan ilaç yoklarına biran önce bir çözüm bulunmalıdır. Ayrıca piyasa da zam beklentisi oluşturmamak adına yıl içinde ne zaman fiyat ayarlaması yapacağını TİTCK kesinlikle bildirmemesi gerekmektedir.
İlaçta milli sanayileşme derken bazı ciddi problemle de yüz yüze kaldığımız bir gerçektir. Onuncu Kalkınma Planı (2014-2018) çerçevesinde ilaçta yerelleşme stratejisinin bir ayağı olarak 2015 yılında Sağlık Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu ve Türk Kızılayı arasında ülkemizin kan ve kan ürünleri konusunda kendine yetebilmesini sağlayacak “Plazma Ürünleri Elde Edilmesi Projesi Protokolü” imzalanmış ve en çok ihtiyaç duyulan, yüksek maliyetli 4 ana plazma ürününün (Faktör VIII, Faktör IX, İmmunoglobulin ve Albümin) Türkiye’de üretilmesi öngörülmüştür. Konunun hastanelere, ilaç sektörüne ve eczacı kamuoyuna yansıması ise, SGK tarafından gönderilen yazıyla ayaktan, yatarak ya da günübirlik fark etmeksizin, plazma ürünlerinin hastanelere teslimatı gerçekleştirilecek ürünler ile sağlanması talimatının verilmesiyle olmuştur. Türk Eczacıları Birliği, yıllardır ulusal bir ilaç politikası geliştirilmesini, bu doğrultuda ilaçta dışa bağımlılığın azaltılmasını, yerli ilaç sanayiinin teşvik edilmesini ve yerli ilaç üretimini savuna gelmiştir. Ancak bu son gelişme, hasta, kamu ve eczacı yararı açısından büyük bir handikap oluşturmaktadır: Herşeyden önce, bu uygulama, ilaç suistimali önlemek ve hasta sağlığını korumak için geliştirilen bir sistem olarak reçetelerin eşit ve sıralı dağıtımı sistemini bozacak bir uygulamadır.
Kan ürünlerinin TEB ve eczacı odaları gözetiminde eşit ve sıralı dağıtımı, 19 yıl önce kan ürünlerinde yaşanan suistimalleri önlemek amacıyla geliştirilmiş bir uygulamadır. O dönem Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde, Türk Eczacıları Birliği’nin de katılımıyla, “Kan Ürünleri Sorunları” ile ilgili bir komisyon oluşturulmuş ve bu komisyonun önerileri doğrultusunda 20 Ekim 2000’de Yüksek Sağlık Şurasında alınan kararla TEB aracılığıyla tüm eczaneler arasında kurulan sıralı ve eşit dağıtım sistemi ile temini ve hastalara ulaştırılması uygulaması hayata geçirilmiştir.Daha bir yıl dolmadan 650.000 olan kan ürünü sarfiyatı 250.000 kutuya düşmüş böylelikle kamu zararı engellenmiş, ilaç suistimalleri en aza indirilmiş ve hasta sağlığı güvence altına alınmıştır.
Ayrıca hasta sağlığı açısından son derece hayati olan bu ilaçların, ayaktan tedavi ihtiyaçlarını da karşılayacak şekilde tek elden temini ve dağıtımında güçlük, temin ve dağıtım sırasında oluşabilecek ilaç güvenlik riskleri, İyi Dağıtım Uygulamaları (GDP) açısından belirsizlikler, ön talep uygulamalı sistemde acil hallerde söz konusu ilaçların yetersiz ya da geç temini durumunda oluşacak yaşamsal riskler söz konusudur. İlgili kan ürünleri pazarı toplam 29,2 Milyar TL’ye ulaşan toplam ilaç pazarının % 3,84’ünü oluşturmaktadır. 1, 2 Milyar TL’lik bir pazarın alım garantisi (ön-alım hakkı) ile tek bir firmaya verilmesinin bu alanda bir tekelleşme yaratıp yaratmayacağı göz önünde tutulması gereken bir diğer husustur. Kan ürünü ve diğer ilaç gruplarında yerelleşme adı altında tekelleşmeye izin verecek bu tür uygulamalardan derhal vazgeçilmelidir.”
“TESPİT ETTİĞİMİZ BİRÇOK AKSAKLIK BULUNMAKTA”
Kahramanmaraş ve yakın bölgede yer alan Suriyelilerin ilaç ve reçete alımlarıyla ilgili de önemli bilgiler veren Aras sözlerini şöyle tamamladı; “Bölgemiz açısından son derece önemli bir yer tutan Suriye mülteci reçetelerinin karşılanması önemli bir hizmet olmakla birlikte, gördüğümüz ve tespit ettiğimiz birçok aksaklık da bulunmaktadır. Bu tespitlerimizin tamamını ilgililere aktararak ilaç israfının önüne geçilmesi anlamında elimizden geleni yaptık ve yapmaya devam edeceğiz. Suriyeli mültecilerin SGK ilaç sistemine entegrasyonu sağlanarak daha kontrollü ve sağlıklı bir ilaç tedarik sistemine kavuşmasını bu protokol döneminde sağlamaya çalışacağız” dedi.