Gelişen teknoloji ve bilim, buna paralel değişen dünya düzeni ile birlikte yeni meslekler, yeni oluşumlar, yeni alanlar, yeni arayışlar içerisine insanı itmiştir. Bugünkü derlememde Kendisi uzun yıllardır bu mesleğin bir tarafından tutunmaya çalışan gönüllü olarak bu işi yapan bir isim Ömer lütfi Güldoğan…
Bu işi para kazanmak gayesi ile yapan biri değil, tam tersi bu işi severek cebinden para harcayarak yapan bir insan Ömer Lütfi Güldoğan…
Bu ismi tanıyanlar kendisini bilir tanımayanlar ise benle birlikte görmüştür.
Koca Büyükşehir’de kendisini spor Muhabirliğine adamış, kendisine uğraş olsun diye spor sahalarını mesken tutmuş bir isim. Cumartesi’si Pazarı yok, Mavi renkli motorsikletine atlar o saha senin bu saha benim dolaşır, çoğu aman bana nerede olduğunu bilgi verir.
Kendisine her zaman ifade ederim, bana bilgi vermesine gerek yok diye o ise istişare ederek bu işi daha iyi takip edeceğini ifade eder. Bana ustamsın der, yaşça büyüktür, lakin saygıda kusuru olmaz.
Tabi bir mukabele bende saygımda kusur etmem. Hata yapılmaması konusunda birbirimizi uyarır bir şeyleri rayına koymaya çalışırız. Kendisi bu mesleği sonradan kendisine ilke edinmiş. Sağlık alanında çalışmış, turizm, taşımacılık alanlarında çalışmış, sanayi de bile kaportacılık yapmış bir isim Ömer Lütfi Güldoğan. Eski yıllara dayanan bir futbol tutkusu Adana ve Kahramanmaraş’taki futbol hayatı ise kendisini Foto Muhabirliğine sevk etmiş. Gönülden bağlanmış ve bir düzenle gönülden yoluna emin adımlarla devam ediyor.
HEM GAZETECİLİĞİ HEMDE FUTBOLU SEVEREK TAKİP EDİYOR
Deriz ya Gazeteci olmak; hayatından, sevdiklerinden çaldığın zamanı hakikat uğruna, gerçeği yalnızca gerçeği, okuyucuna, izleyicine aktarmak adına harcamak demektir. Deyim yerinde ise bilgisayara sızmış virüs gibidir gazetecilik. Gecen gündüzüne yoldaş olurken, yelkovan akreple barışmamak için adeta yolunu değiştirir. Yıllarını bozuk para gibi harcadığını anladığın an, iş işten geçmiş, limandan kalkan gemi dönüşü olmayan yollara çoktan yelken açmış olur. Gazetecilik; mesleğini hakkıyla, layıkıyla yapana haz verir, zinde tutar. Zamanı su gibi içer ama duyarsızlaştırmaz. Gazetecilik, bir aşk hikâyesi, bir varmış bir yokmuş misali siyah-beyaz film demek. Yağmur, çamur, sıcak, soğuk demeden, bazen çatışmanın ortasında, bazen de en olmadık yerde haber için ter döken meslektaşlarımızı anlatmaya gerçekten ne kelimelerin gücü ne de bu satırlar yeter.
Bu işe gönülden yapan, bu işi gönülden seven isimlere selam olsun.
Eski yıllara dayanan bir futbol tutkusu Adana ve Kahramanmaraş’taki futbol hayatı ile başlayan bu yolculukta Ömer Lütfi Güldoğan emekliliği her ne kadarda sağlık alanından olsa da kendisine has makinasını alır çıkar spor alanına haftanın programın sabitler kendini…
Gazetecileri anlamak, anlatmak ve onların hangi şartlarda ekmek mücadelesi verdiği, bu mesleğin zorluklarını bilmeyenler tarafından anlaşılması mümkün değildir. Tabii bu söylemlerimiz gerçek gazeteciler için. Ömer Lütfi Güldoğan ise bu paya içerinde ekmek parası için değil, bu işe gönül verdiği için, birde sevdiği alanı, bildiği alanı yaptığı için çaba sarf ediyor.
YENİ NESİL OLAYIN FARKINDA O İSE HOBİ NİYETİNDE!
Tüm olumsuzluklara rağmen umudunu kaybetmeden mesleğini yapmanın gayreti içindeki yeni nesil gazeteciler, işlerinin hiç de kolay olmadığını biliyor. Gazeteci adayları her şeyin farkında. Gazetecilik için en karamsar tabloları çıkarmak mümkün. Tutuklananlar, işten atılanlar, mesleğe dair umudunu yitirip başka alana yönelenler, kapatılan kurumlar… Saymakla bitmeyecek nedenler mesleğin yapılmasının önünde büyük engeller oluştursa da bir taraftan liselerde, üniversitelerde gazetecilik yapmak için canla başla çalışan bir nesil var. Dünya’da ifade özgürlüğü sıralamasında epey gerilerde olduğumuz günlerde her şeye rağmen bu işi yapabilmek, gerçeğin aktarıcısı olmak için büyük bir mücadeleyle eğitim almaya çalışan bir nesil var. Gazetecilik son sınıf öğrencileri ve okulu henüz bitirmiş gazeteci adayları, belki de en kötü dönemde atıldıkları meslekleri için umut arayışında. Her şeyin farkında olan yeni nesil gazeteciler, işlerinin hiç de kolay olmadığını görüyor. Ömer Lütfi Güldoğan ise gönülden bağlı derdi ekmek değil, gönülleri fetih etmek. Kısacası kendisine hobi seçmiş spor muhabirliğini. Kimseyle işi yok, kimsenin kalbini de kırmaz.
PARA PEŞİNDE DEĞİL, GÖNÜL PEŞİNDE!
Sanmıyorum bu zamana kadar birine para teklif ettiğini, birinden haber yaparım para ver dediğini, şantaj yapıp para istemek gibi bir huyu olmadığını iyi biliyorum. Hakkını verip, meslek ilkelerinden taviz vermez, kalemini kiraya vermez, satmazsan dünyanın en zor, en yıpratıcı mesleği olduğu gibi en onurlu mesleğidir gazetecilik. Ben 21 yıldır bu meslekte çaba sarf ederken o ise para peşinde değil, sevda peşinde, gönül verdiği Basın Sektöründe yer edinme peşinde. Motorsikletinde bile Basın yazar, zevkle, şehvetle bu işi yapar, gönülden bağlı. Zorluğu kadar seven için vazgeçilmez meslektir. İnsanın hayat tarzı haline dönüşür. Aynı zamanda nankördür bu meslek. Bir süre işsiz kalır da yazacak yer bulamazsanız, gözden ırak kalırsanız gönüllerden de uzaklaşırsınız. Çok derin ve keskin izler bırakamadıysanız unutulur gidersiniz. Aynı zamanda onulmaz hastalıktır gazetecilik. Bu mesleğe isteyerek başlayıp, aşk derecesinde bağlı kalırsanız iflah olmaz başka işte çalışamazsınız. Meslek büyüklerimiz “Bir kere bulaştın mı geriye dönüşü yoktur” diye az uyarmadılar bizi.
BİZE MÜREKKEP YALADIĞIN AN, DÖNÜŞÜ OLMAZ DERLERDİ!
Büyüklerimiz Matbaa mürekkebi eline değdi mi bırakamazsın derlerdi. Ben Baba mesleğimi yaparken matbaa da çok mürekkep yalamışım galiba…
Bizim hikayemiz oradan başlarken Ömer abinin şevki ise Eski yıllara dayanan bir futbol tutkusu Adana ve Kahramanmaraş’taki futbol hayatından esinlenen ardından bir günlük gazete yok olana kadar gayreti, ardından benimle birlikte Bugün gazetesine hizmet etmesi ile devam eden bir yolculuk. Bizde Fahri muhabirlik yapsa da bu işi gönülden yaptığı için çabalayıp bu iş uğuna hayatını adıyor.
Çay-simit-sigaranın üçü bir arada olduğunda keyfine diyecek yoktu bir zamanlar. Ve gazeteciler normal ölmezler. Hastalıkları bile istatistikleri alt-üst eder. Çoğunda strese bağlı migren ve mide ağrıları vardır. Şeker ve tansiyon olmazsa olmazları arasına girmiştir. Yaşı 40’ı devirenler bir avuç ilaç içmek zorundadır. Uzun uzadıya hasta yatağında tedavi görmez çoğu. Ani kalp krizi ve kansere eyvallah demek zorunda kalarak sessizce çekip giderler. Hele bir müddet işsiz kaldıysa ağacın kurdu gibi kemirip, yiyip bitirir kendisini. Hiç ummadığı anda gelen haksız-hukuksuz mahkeme kararları kabusudur kalem erbabının. Yazdıkları, konuştukları için gelen cezalar yüzünden evini-barkını, memleketini, ailesini terk etmek zorunda kalanlara da çok rastladık. Gazetecinin emeklisi olmaz. Ömer Lütfi Güldoğan bu işten emekli olmasa da Emekli maaşı ile geçinip gitse de bu mesleğin peşinden koşuyor. Yaşı ilerleyip, eli-ayağı tutmaz hale düşse de yazmak için çabalar. Bugün bu sütunda ayrı ayrı isimlerini zikretmek istediğim o kadar çok isim var ki. Bir dönem baş tacı edilip, şimdi ekmeğe muhtaç durumdaki meslektaşlarımızın sarsılmaz onurlarını zedelememek adına tarif dahi edemiyorum. Haksızlığa uğrayanlar için ne yazık ki titrinde cemiyet ya da dernek denilen kuruluşların attığı tek adım yok.
SPOR ALANLARININ ÖMER AMCASI!
Ömer Babası desek Ömer Kahveci Babaya ayıp etmiş oluruz. Spor alanlarında tanımayan yoktur Ömer Lütfi Güldoğan’ı, özellikle Futbol, mavi motoruna biner sahadaki yerini alır. Spor, toplumları yakından ilgilendiren, onları bir araya getirme misyonunu üstlenen bir olgu iken, bu olgudan uzak ve haberdar olamayan insanlar, spor – basın ilişkisinin başlaması ile sporu tanımaya başladılar. Eski Roma’da ki gladyatörlerin dövüşü bir spor olarak değerlendirilirken, halka bu haberleri veren ve tarihte ilk basın yazıtlarından biri olarak kabul edilen bu haber bülteni, spor ile basının ilk buluşması olarak kabul edildi. O günden bu güne spor – basın ilişkisi devam etti. O zamandan bu zamana çok şey değişti. O zaman insanlara bu faaliyetleri haber vermeden öteye geçmeyen basın, bu gün kar amaçlı ve
çıkar amaçlı kullanılmaya açık hale geldi. Bu da iş ahlakını, ahlak ilmini, günümüzdeki adlandırılış şekli ile etik’i oluşturdu. Bu da zaruri hale geldi. Bu da basında ve dolayısıyla spor basınında ahlaki kuralları ve kavramları ve özdenetim kavramını ortaya çıkardı. Bu gün dernekler ve devlet yasaları ile ahlaki ve yasal çerçevesi belirlenmeye çalışılan spor basının da bir özdenetim mekanizmasının oluşumundan ya da varlığından bahsetmek mümkün değildir. Oysa ki ahlak kavramı, kendiliğinden var olan, yazılı kuralları olmayan bir özdenetim mekanizmasının oluşumuna sağlar gibi görülse, problem kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Her gün gözlenebilen spor basınının Türkiye’de ve Dünyada ki örnekleri, spor basın ahlakı konusunun gerekliliğini ortaya koyar. Önceleri insan için denetleme mekanizması olan ahlak, meslekler için de bir denetim mekanizmasını kendi bünyesinden çıkarmış ve ahlak böylece ne kadar geniş kapsamlı ve evrensel olduğunu göstermiştir. Bu çalışmanın temelini spor basınındaki ahlaki sorunlar, bunun sebepleri, çözüm yolları ve basındaki özdenetim oluşturmuştur. Bunu neden hatırlatma gereğini neden duyduğumu ifade etmek gerekirse bazı arkadaşlar Ehliyet arabayı sürmez diyerek kelime telafüz eder, ama arabaya binmek içinde Ehliyetli olmak lazım derim. Liyakat önemlidir bu işte. Seveceksin ki bu işi iyi yapasın. Ömer Lütfi Güldoğan için ise bu iş Eski yıllara dayanan bir futbol tutkusu Adana ve Kahramanmaraş’taki futbol hayatı ile başlasa da Adana ilinde Adana 1507 Site Emekspor da 1974-1975-1976-1977-1978 yıllarında 4 sezon futbol oynamış, Kahramanmaraşspor’da ise 1980-1983 yılları arasında futbol oynamış. Birçok futbolcu ile aynı kadroda yer almış. Ona spor ve sporcu ahlakını öğretmek bize yakışmaz. Meslek ahlakında ise gereği gerektiği yerde istişareli bir şekilde uygulanır. Mesleğin en güzel yanı insanları tanımak, insan sarrafı olmaktır. En büyük kazanımımdır bu benim, hani derler ya paramı kaybetmeye hazırım ama itibarımı kaybetmek mi? Asla. Kalın Sağlıcakla…
Kaynak: İlker Yiyen / Kahramanmaraş’ta Bugün Gazetesi