Yazar Mehmet Gören’in kaleminden Bahaettin Karakoç röportajı:
İyi bir şair nasıl olmalıdır?
İyi bir şair zamana direnecek, dayanacak ve zamanını aşacak. Her şey bir anda olmaz. Evreleri vardır. Şair kendini yetiştirmelidir. Zorlukları yenebilmelidir. Davasında mücadele etmelidir. Sıradan olmayacağım demelidir. Hedefi büyük olmalıdır. İyi bir şair, şiirin hakkını verecek. Toplumun dertlerini sıkıntılarını bilmeli, ortak olmalı ve bunları şiirine yansıtmalıdır. Zaten şiirler yazanı yansıtır.
İlk şiiriniz ne zaman yayımlandı?
İlk şiirlerim 12 yaşında yayımlandı. Mısırı sobaya atarsın da pat pat nasıl patlar. Şiirlerimi o şekilde yazdım.
Şiirde felsefi boyut nedir? Ya da felsefe şiirin neresinde duruyor? Şiire faydalı mıdır?
Bazı şairler şiirde felsefe olmaz derler. Ben onlara katılmıyorum. Felsefe şiirde vardır. Felsefe musiki, resim ve şiir bir bütündür. Birbirinden kopamaz. Buna matematiği de ekleyebiliriz. Şiire faydalıdır. Çünkü şiir de düşünme sanatıdır. Bizler de düşünerek yazan insanlarız.
Şiir ve insan ilişkisi nedir?
Bir bütündür. Et ve tırnak gibidir. Koparılamaz. Olmazsa olmazıdır. İnsan şiirin ilham kaynağıdır.
Şiir nasıl olmalıdır?
Kısacası şair şiirin hakkını vermelidir. Şiirin hakkı verilirse okuyucu da şaire değer verir. Okuyucu şiiri okuduğu zaman içinde kendini bulmalıdır. Hoşuna gitmelidir. Okuyucu seçicidir. Onun için kaliteyi yakalamak gereklidir.
Şiiri okuyan duygu seline kapılmalı, ondan haz almalıdır.
Şiir insana fayda sağlamalıdır. Şiirin faydası içeriğiyle ilgilidir. Şiirde iyilik, güzellik, ahlak, sevgi anlatılıyorsa ve okuyucu bundan kendine ders çıkarabiliyorsa işte faydalı şiir budur.
Şairin toplumdaki görevi nedir?
Yönlendiriciliktir. Şiirleriyle topluma mesaj verir. Ahlaki ve insani değerlere sahip çıkar. Ahlak olmadan müspet hiçbir şey olmaz. Bunların yanı sıra sevgiyi, hoşgörüyü ve doğayı şiirlerinde işlersin. Güzelliği anlatırsın. Kötülüğü yerersin. Şair toplumla iç içe olmalıdır. Toplumun sıkıntılarını da şiirlerine döker.
Duyguyla şiir bütünlüğü konusuna ne dersiniz?
Duygusuz insan şiir yazamaz. Duygulu insan ancak şiir yazabilir. Duygu insanidir. Duygusuz insana hissiz ve taş gibi deriz. Duygusuz insanın acıma hissi olmaz. Acıma hissi olmayan bir insan şiir yazamaz. Dert yazdırır. O dert toplumun derdi. İçinde barındıramazsın. Dışarıya çıkarırsın. Mısralara dökersin. Duyguyla şiir bir bütündür.
Yeni şairlere ne gibi tavsiyeleriniz var?
Şair, bu ses benim sesimi ileri götürecek çapta mı? Yazılan şiirler beni nereye taşıyabilir, demelidir.
BAHAETTİN KARAKOÇ KİMDİR?
Soyca şair bir ailenin ilk erkek çocuğu olan Bahaettin KARAKOÇ, Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinde 1930 yılında doğdu. Baba ve anne tarafları oldukça varlıklı ve hoca takımından olduğu için gözlerini dünyaya açtığında oyuncaklarla değil kitaplarla karşılaşmıştır. İlköğrenimini sonradan Ekinözü adıyla ilçe olan Cela köyünde, ortaöğrenimini ise Adana-Düziçi ve Ankara-Hasanoğlan Köy Enstitülerinde tamamladı. İlkokul 3. sınıfa giderken bir haftada eski yazıyı öğrendi ve bir ayda da Kuran-ı Kerim’i aktardı. Ölünceye kadar yakasını bırakmayacak olan şiirin rüzgârına da aynı zaman diliminde yakalandı. 29 Ağustos 1944 tarihinde memurluğa atandı. Kahramanmaraş’taki sağlık kuruluşlarında 32 yıl 8 ay sağlık memuru olarak çalıştıktan sonra kendi isteğiyle emekli oldu. Askerliğini yedek subay olarak İstanbul’da 3. Bağımsız Korugan Taburunda yaptı. 4’ü kız, 5’i erkek olmak üzere 9 çocuk babasıdır. İlk şiiri 1942 yılında “Yurt Gazetesi”nde yayınlandı ve böylece 63 yıllık sanat macerası başladı. 1960’lara kadar yazıp çeşitli dergilerde yayınlattığı şiirlerinin hiçbirini kitaplarına almadı. Esas sanat dönemi 1973’de yayınlanan Seyran kitabıyla başlar.
1962’de Akşam Gazetesi ile Türk Kadınlar Birliği’nin ortaklaşa düzenledikleri Türkiye çapındaki bir edebiyat yarışmasında hikâye dalında “İsa İle İshak” adlı hikâyesiyle ikincilik ödülü aldı. 1983 yılında KASD (Kayseri Sanatçılar Derneği) tarafından yılın şairi seçildi. 1986 yılında “Bir Çift Beyaz Kartal” adlı kitabıyla şiir dalında Türkiye Yazarlar Birliği ödülünü aldı.
1986 yılında çıkarmaya başlayıp 37 sayı çıkardıktan sonra ekonomik sebeplerden dolayı kapatmak zorunda kaldığı “Dolunay Sanat ve Edebiyat Dergisi”ne ve ülkenin dört bir yanında kendisini ispatlamış şairlerin katılımıyla 16 yıldır aralıksız gerçekleştirilen “Geleneksel Dolunay Şiir Şölenleri”yle şiiri ayağa kaldırmaya soyundu ve vermek istediği mesaj Türkiye genelinde yayıldı. Kurmuş olduğu Dolunay Yayınları ile de yazarlık ve şairlik damarı olan gençleri edebiyat dünyasına kazandırmayı amaçladı. 1989 yılında Kültür Bakanlığı’nın tercihi ile Türkiye’yi temsilen Strugua Uluslar Arası Şiir Akşamları Festivali’ne katıldı ve burada bir de tebliği sundu. 1991 yılında Diyanet Vakfı tarafından düzenlenen münacat yarışmasında “Beyaz Dilekçe” isimli şiiriyle birincilik kazandı. 1993’de Türkçenin Uluslararası 2. Şiir Şöleni için gittiği Kazakistan Başkalası Almaatı’da “Büyük Abay Ödülü”yle ödüllendirildi. Ayrıca “Uzunağaç Kolhozu”nda kendisine at hediye edildi ve Çapan giydirildi. 1997’de Malatya Belediyesinin açmış olduğu Malatya konulu şiir yarışmasında birincilik ödülü aldı. 2004’de sponsorluğunu başından beri Tarsus Belediyesinin yaptığı “Karacaoğlan Şelale Şiir Akşamları” etkinlikleri içerisinde her yıl bir şaire verilen “Karacaoğlan Onur Ödülü”nü aldı. Şiir, hikâye ve yazıları Hisar, Varlık Yıllığı, Türk Edebiyatı, Dolunay, Doğuş Edebiyat, Milli Kültür, Kültür ve Sanat gibi yüzlerce sanat edebiyat dergilerinde yayınlandı. Önceleri halk şiirine daha yakın olan şiir anlayışını son dönemlerinde modern tarzla birleştirip kendine özgü yeni bir çizgi ortaya koymayı başardı.
Bahaettin Karakoç’un sanatı hakkında Prof. Dr. Sadık Kemal Tural “Bahaettin Karakoç kırk yıllık şiir maceramızın dünyasında kendi şiir tekkesinin şeyhi olanlardan. Üslup, hassasiyeti ve form kullanmasıyla adeta bir şiir şeyhi derken, Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun, “Karakoç şiir altın arayıcısıdır ve fakat yalnız altın arayıcısı değil, o bir dil kuyumcusudur da. Ay’ı, güneşi, dağı, düzü, geceyi, gündüzü bir mücevher halinde bize sunar ve müthiş bir söz virtüözüdür. Kelimeyle şiirle bizi büyüler ve kendini de bizi de uçsuz bucaksız hayal alemlerinde uçurur” demektedir. Velûttur. “Yola revân” diyor ve hâlâ sımsıcak şiirler yazıyor. Mesleğini soranlara “Şairim!” diyor.
Bahaettin Karakoç’un yayımlanmış eserleri şunlar: “Mevsimler ve Ötesi (1962), Seyran (1973), Zaman Bir Beyaz Türküdür (1974), Sevgi Turnaları (1975), Ay Şafağı Çok Çiçek (1983), Kar Sesi (1983), İlkyazda (1984), Bir Çift Beyaz Kartal (1986), Menzil (1991), Uzaklara Türkü (1991), Güneşe Uçmak İstiyorum (1993), Şiir Burcunda Çocuk (Antoloji- H. Özbay ve M. Tatçı ile beraber), Beyaz Dilekçe (1995), Güneşten Öte (1995), Dolunay Şiir Güldestesi (1996), Leyl ü Nehar Aşk (1997), Aşk Mektupları (1999), Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman, Ay Işığında Serenatlar (2001), Sürgün Vezirin Aşk Neşideleri (2004), Ben Senin Yusuf’un Olmuşum (2006), Gündemde Yine Aşk Var (2008).”
IHLAMURLAR ÇİÇEK AÇTIĞI ZAMAN
Dilimde sabah keyfiyle yeni bir umut türküsü
Kar yağmış dağlara, bozulmamış ütüsü
Rahvan atlar gibi ırgalanan gökyüzü
Gözlerimi kamaştırsa da geleceğim sana
Şimdilik bağlayıcı bir takvim sorma bana
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Ay, şafağa yakın bir mum gibi erimeden
Dağlar çivilendikleri yerde çürümeden
Bebekler hayta hayta yürümeden
Geleceğim diyorum, geleceğim sana
Ne olur kesin bir takvim sorma bana
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Beklesen de olur, beklemesen de
Ben bir gök kuruşum sırmalı kesende
Gecesi uzun süren karlar-buzlar ülkesinde
Hangi ses yürekten çağırır beni sana
Geleceğim diyorum, takvim sorma bana
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Bu şiir böyle doğarken dost elin elimdeydi
Sen bir zümrüd-ü ankaydın, elim tüylerine deydi
Sevda duvarını aştım, sendeki bu tılsım neydi?
Başka bir gezegende de olsan dönüşüm hep sana
Kesin bir gün belirtemem, n`olur takvim sorma bana
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Eski dikişler sökülür de kanama başlarsa yeniden
Yaralarıma en acı tütünleri basacağım ben
Yeter ki bir çağır beni çiçeklendiğin yerden
Gemileri yaksalar da geleceğim sana
On iki ayın birisinde, kesin takvim sorma bana
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Bak işte, notalar karıştı, ezgiler muhalif
Hava kurşun gibi ağır, yağmursa arsız
Ey benim alfabemdeki kadîm Elif
Ne güzellik, ne de tat var baharsız
Güzellikleri yaşamak için geleceğim sana
Geleceğim diyorum, biraz mühlet tanı bana
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman
Ben güneş gibi gireceğim her dar kapıdan
Kimseye uğramam ben sana uğramadan
Kavlime sâdıkım, sâdıkım sana
Takvim sorup hudut çizdirme bana
Ben sana çiçeklerle geleceğim
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
AZIKSIZ YOLA ÇIKMA…
Bir nehir geçeceksen, önce soyunmalısın,
Bir dağı çıkacaksan, soluklu olmalısın.
Madem ki niyetlisin, seferin kutlu ola!
Caydırmayı düşünmem, ama derim ki sana:
Azıksız çıkma yola! …
Seferin savaşaysa sağlam kuşanmalısın
Zaman öyle bir at ki ihmâle vermez mola!
Erkenden daha erken uyan ki kazanasın
Mahmur “biraz daha”lar düğümü çok tuzaktır
Azıksız çıkma yola!…
Pınarın gözü ise aradığın, sendedir.
Üzengiye sağlam bas, dizgini ele dola!
Güz bahçelerinde gazel toplama, çiçek topla,
Boşa vakit öldürme, yarına kefilin yok
Azıksız çıkma yola! …
Vuslatsa istediğin, in insanın içine
Ve çarşılarda dolaş Azrail’le kol-kola!
Mezarlığa git düşün, düğünlere git ağla
Kanadın sızlasa da Uhud kadar ağır ol
Azıksız çıkma yola! …
Öyle bir abdest al ki, su bile sarhoş olsun
Sen yaprak ve çiçek ol, gördüğün kuru dala
Hep gönül şehri onar, kâinata sevgi sun
Her ham söze sağır ol
Azıksız çıkma yola! …
Nereye gidersen git, heybene gönül doldur
Bir kovan parçalama bir parmak acı bal’a!
Yontuldukça yer kapla ve her zaman güzel kal,
Temiz ol, fazlanı at, eksiğini tamamla
Azıksız çıkma yola! …