Öncelikle bize kendinizi tanıtır mısınız? Hayrettin Önder kimdir?
1967 yılında Kahramanmaraş’ın Göksun ilçesi Taşoluk Mahallesinde doğdum. İlkokul orta ve lise tahsilimi Kahramanmaraş’ta yaptım. Şu an Taşoluk Mahallesinde ikamet etmekteyim, evli ve 5 çocuk babasıyım.
Şairlik serüveniniz nasıl başladı? Sizi teşvik edenler oldu mu?
Şairlik aslında bizde genetik bir vakadır. Dedem, amcam, oğulları ve kardeşlerim şiir yazmaktadır. İlk şiirimi 4,5 yaşlarında beyit olarak yazdım. Bir gün bahçede otururken amcaoğlu ile ağabeyim şiir yazdıklarını söyleyip okuyorlardı. Benim de dikkatimi çekmişti. Şiirin sonundaki kafiyeyi şiir olarak algılamıştım. O esnada kafamda şiir yazmayı tasavvur ettim. Sonra onlara şiir yazdığımı söyledim. İlk önce güldüler sonra merakla oku bakayım dediler. Yakın komşumuz vardı gözleri çekikti ve biz de ona Japon derdik, bir oğlu vardı çok kumar oynadığını söylerlerdi. Şiirimi ona yazmıştım.
“Japonun evi çamurdan
Oğlu çıkmaz kumardan”
Bir şairin dikkat etmesi gereken kurallar nelerdir?
Aslında şair topluma mal olan insan demektir. Uyması gereken kural bunu yerine getirmektir.
Şiir yazmak için duygusal olmak gerekir mi?
Elbette şairler duygusal insanlardır. Yağmur yüklü bulutlar gibi şairlerde duygu yüklü insanlardır. Yağmurlar çorak toprakları yeşertirken, şiir de çorak gönülleri yeşertir.
Şairin toplumdaki görevi nedir?
Şairin toplumdaki görevi toplumun derdini sıkıntılarını anlatmaktır ve yön gösterici olmasıdır. Esasında şair bir mücadele adamıdır.
Genel olarak işlediğiniz konular nelerdir?
Her şairin bir gönül defteri muhakkak vardır. Ama ben bir halk şairi olduğum için genel olarak şiirlerimde haksızlık adaletsizliklere karşı bir duruş sergilemekteyim. Halk şairlerinin bir özelliği “ince düşünür ama kalın konuşur.” (Onuncu Köy) (Aykırı Adam)
İyi bir şair nasıl olmalıdır sizce? Yeni yazmaya başlayanlara ne gibi tavsiyeleriniz olabilir?
İyi bir şair nasıl olmalı diyorsunuz. Eğer şair olabilmişseniz zaten iyisinizdir. Yeni yazmaya başlayanların bu işin maddi karşılığının olmadığını baştan kabul etmesi gerekmektedir. Esas olan da aslında budur. Çünkü öyle şiirler vardır ki zaten paha biçilemez.
Gününüzü nasıl geçirirsiniz, neler yaparsınız?
Köy hayatı yaşadığım için hep doğa ile baş başayım. Tabiatı çok severim bahçemde ağaçlarla, çiçek ve güllerle ilgilenirim. Okumayı severim. Yazmayı da…
Gençlere nasıl öğütleriniz olabilir?
Gençlere yarın yaşlanacaklarını unutmamalarını hatırlatır, hayat çizgilerini ona göre çizmeleri gerektiğini söylerim. Yarının azığını bu günden hazırlarsa yarın aç kalmaz.
Başka söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Aslında söyleyecek çok sözleri vardır şairlerin ama çoğunu söylemezler.
Eserleri: Onuncu Köy (şiir-2005), Aykırı Adam (şiir-2010).
MURTAZA
Of deyip sineden çektiği oktu
Adı Murtaza’ydı soyadı yoktu
Garibin bu akşam hiç tadı yoktu
Yaslandı bağrıma döktü içini.
Dalları kırılmış çınar gibiydi
İçten içe akan pınar gibiydi
Buz tutmuş gecede yanar gibiydi
Yaslandı bağrıma döktü içini.
Gündüzler dost değil geceler düşman
Cümleye yetmeyen heceler düşman
Viran olmuş evi bacalar düşman
Yaslandı bağrıma döktü içini.
Sevdaya bir hudut sınır koymazdı
Gönüle inmeyen sesi duymazdı
He dedi mi artık, ölse caymazdı
Yaslandı bağrıma döktü içini.
Hoş değildi arası baharla, yazla
Eğlerdi gönlünü bir kırık sazla
Her şeyi noksandı bilmezdi fazla
Yaslandı bağrıma döktü içini.
Başını kaldırdı bana bak dedi
Gösterdi Mansuru Enel-Hak dedi
Son bir defa bakıp gözüm içine
Hak olmayan yerde hayat yok dedi
Murtaza Murtaza canım Murtaza
Bu akşam dertliyim kardeşim vur saza.
SON DESTAN
Mazi denen tarihe şöyle dön de bir bak
Bugün surda dalgalanan kana bulanmış bayrak
Ecdadının kanıdır süsleyen o ay yıldız
Onun için şehid düştü, bu yurdun oğlu kızı.
Mevla’dan dileğim ki, ebedi dalgalansın
Sen bir bez değil, beze bulanmış kansın.
Nice yiğitler ki geçmiş; yardan, anadan, serden
Bir destanla dönerlerdi yiğitler seferden.
Düşman ayak basmasın diye bu yurda
Can verip can aldık biz bu uğurda
Bizdik bir sel gibi yüce dağları aşan
Bizdik vatan uğruna yücelen, bayraklaşan.
Korkmayız rüzgârdan, selden, fırtınadan
Atlarımız su içti; Nil’den, Tuna’dan.
Hüküm sürdü bu millet, bir zaman milyonlara
Dünya denen şu küre dar gelmişti onlara.
Tarih denen kitabı dalga dalga çevir de
Göreceksin mührünü ecdadın her devirde.
Bir tufan mıydı desem, o ne müthiş şeydi
Türk’ün destan yazdığı o yer Çanakkale’ydi.
Söküp atılmıyordu yiğitler sanki perçinlenmişti
En zor anlarda bu ordu, ne devleri yenmişti.
Göğsü kabaran asker sanki bir dağ oluyor
Alev topu mermiler, o göğüste soluyor.
Ya istiklal, ya ölüm içmişlerdi bu andı
Her komutan bir asker, her asker komutandı.
Onun için bu yurda artık paha biçilmez
Kim gelirse gelsin, Çanakkale geçilmez.
Aleme nizam dedik, dünyaya verdik biçim
O günleri andıkça, bu gün ağlıyor içim.
Boş ver deyip de bilmem eski günleri mi ansam?
Yanı başımda Kerkük, Karabağ’a mı yansam?
Bugün seni bekleyen; ne Karabağ, ne Kerkük
Bütün dünya bekliyor, neredesin adil Türk?
Şehadet şerbetini, içmeli artık tastan
Dünyanın kurtuluşu, yazacağın son destan.